Kanama Bozukluklarının 10 Belirtisi Ve Tedavisi
Kanama bozuklukları, kanın pıhtılaşma sürecinde meydana gelen anormallikler sonucunda vücudun aşırı kan kaybetmesine neden olan tıbbi durumlar olarak tanımlanır. Bu bozukluklar, genetik faktörler, çevresel etkenler ya da vücudun kendisinde ortaya çıkan hastalıklar sonucunda gelişebilir. Kanın pıhtılaşması, normalde kan damarları zarar gördüğünde kan kaybını önlemek için harekete geçen doğal bir savunma mekanizmasıdır. Bu süreç, trombositlerin ve pıhtılaşma faktörlerinin koordineli çalışmasını gerektirir. Ancak, bu mekanizmadaki herhangi bir aksaklık ya da eksiklik, pıhtılaşma fonksiyonunu bozarak kanamanın kontrol edilememesine yol açar.
Sağlık Bilgisi İçeriği
Kanama Bozukluklarının 10 Belirtisi Ve Tedavisi
Kanama bozuklukları, bireyin günlük yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve bazen hayati riskler taşıyan komplikasyonlara neden olabilir. Özellikle hemofili gibi genetik yatkınlıkla gelişen kanama bozuklukları, erken yaşlardan itibaren teşhis edilmediğinde ya da uygun tedavi uygulanmadığında ciddi sonuçlar doğurabilir. Toplumda nispeten nadir görülen bu bozukluklar, doğru tanı ve tedavi süreçleri ile yönetilmediğinde ciddi sonuçlara yol açabilir. Kanama bozukluklarının anlaşılması, hem bu rahatsızlığı taşıyan bireylerin hayatını kolaylaştırmak hem de tedavi süreçlerinin etkinliğini artırmak açısından son derece önemlidir.
Kanama bozukluklarının teşhisi, çoğunlukla belirtilerin fark edilmesi ile başlar. Bu bozuklukların belirtileri arasında kolay morarma, sık burun kanamaları, aşırı regl kanamaları, cilt altında küçük kırmızı nokta şeklinde kanamalar (peteşiler) ve diş eti kanamaları yer alır. Ayrıca, bazı durumlarda yaralanmalar sonrasında normalden uzun süren kanamalar, daha önce fark edilmeyen bir kanama bozukluğunu işaret edebilir. Bu belirtiler, bireyin hayatını tehdit edici seviyelere ulaşabileceği için erken teşhis son derece önemlidir. Günümüzde tıbbi teknolojinin gelişimi, kanama bozukluklarının tanı ve tedavisinde önemli ilerlemeler kaydedilmesini sağlamıştır.
Kanama bozukluklarının altında yatan nedenler oldukça çeşitlidir ve genetik faktörlerin yanı sıra çevresel etkenler de bu bozuklukların gelişiminde rol oynar. Hemofili gibi genetik bozukluklar, pıhtılaşma faktörlerinin eksikliği veya işlevsizliği ile karakterizedir. Bu bozukluklar, nesilden nesile geçebilen kalıtsal özellikler gösterir ve çoğunlukla erkeklerde daha sık görülür. Öte yandan, von Willebrand hastalığı gibi diğer bozukluklar, hem erkekleri hem de kadınları etkileyebilir. Genetik bozuklukların yanı sıra karaciğer hastalıkları, D vitamini eksikliği, bazı ilaçlar ve kanser gibi faktörler de kanama bozukluklarına yol açabilir. Bu sebeple, kanama bozukluklarının teşhis ve tedavi süreçlerinde multidisipliner bir yaklaşım benimsenmesi gerekmektedir.
Kanama Bozukluğu Nedir?
Kanama bozuklukları, kanın pıhtılaşma sürecindeki aksaklıklardan kaynaklanan, vücudun kan kaybını kontrol edememesine yol açan tıbbi durumlardır. Normalde, bir kan damarının zarar görmesi durumunda vücut, kanamayı durdurmak için bir dizi pıhtılaşma faktörünü ve trombositleri devreye sokar. Bu süreç, hem kan damarlarının daralmasını sağlar hem de kanın pıhtılaşmasını tetikleyerek kan kaybını engeller. Ancak, kanama bozukluğu olan kişilerde bu mekanizma düzgün çalışmaz ve pıhtılaşma işlemi yeterince hızlı veya etkili gerçekleşmez. Bunun sonucunda, yaralanmalar sonrası uzun süreli kanamalar veya bazen küçük travmalarla dahi aşırı kanamalar meydana gelebilir. Ayrıca, bu kişilerde iç kanama riski de artar ve bu durum yaşamı tehdit edici olabilir.
Kanama bozuklukları genellikle iki ana kategoriye ayrılır: genetik (kalıtsal) ve edinsel (sonradan kazanılmış) bozukluklar. Genetik kanama bozuklukları, bireylerde doğuştan var olan pıhtılaşma faktörü eksiklikleriyle ilişkilidir. Bu bozukluklar, çoğunlukla ailesel geçiş gösterir ve hemofili ya da von Willebrand hastalığı gibi örneklerle temsil edilir. Edinsel kanama bozuklukları ise sonradan gelişir ve karaciğer hastalıkları, bağışıklık sistemi bozuklukları, ilaçlar veya bazı enfeksiyonlar gibi çeşitli faktörlerle tetiklenebilir. Her iki durumda da hastalık belirtileri değişkenlik gösterse de, kanama eğilimi ve pıhtılaşma sürecindeki yetersizlik, kanama bozukluklarının en belirgin ortak özelliğidir.
Kanama Bozukluklarının Türleri
Kanama bozuklukları, genetik ya da edinsel (sonradan gelişen) olmak üzere iki ana kategoride sınıflandırılabilir. Bu bozuklukların türlerine göre belirtileri, tedavi yöntemleri ve yönetim stratejileri değişiklik gösterir. Kanama bozukluklarının bazı türleri daha yaygınken, diğerleri çok daha nadir görülür. En yaygın kanama bozuklukları arasında şunlar yer alır:
1. Hemofili
Hemofili, en bilinen ve ciddi kanama bozukluklarından biridir. Hemofili hastalarında, kanın pıhtılaşması için gerekli olan bazı pıhtılaşma faktörleri eksiktir veya işlevini tam olarak yerine getiremez. Hemofili genellikle erkeklerde görülür ve kalıtsal bir bozukluktur. İki ana tipi vardır: Hemofili A ve Hemofili B. Hemofili A, faktör VIII eksikliği ile karakterize edilirken, Hemofili B faktör IX eksikliği sonucu ortaya çıkar. Bu hastalıklar, genellikle çocukluk döneminde teşhis edilir ve yaşam boyu süren tedavi gerektirir. Tedavi edilmezse, küçük yaralanmalar bile ciddi kanamalara neden olabilir.
2. Von Willebrand Hastalığı
Von Willebrand hastalığı, pıhtılaşma bozuklukları arasında en yaygın olanlardan biridir ve hem kadınlarda hem de erkeklerde görülebilir. Von Willebrand faktörünün eksikliği ya da işlevselliğinde meydana gelen bozukluklar nedeniyle kan pıhtılaşma sürecinde sorunlar yaşanır. Bu hastalık, çoğu durumda hafif semptomlarla seyreder ve genellikle ciddi kanamalara yol açmaz. Ancak bazı durumlarda, cerrahi müdahaleler ya da diş çekimi gibi durumlarda kontrol edilemeyen kanamalar ortaya çıkabilir. Tedavi, von Willebrand faktörünün eksikliğini gidermek ve kanamayı kontrol altına almak için kullanılan ilaçlarla yapılır.
3. Trombositopeni
Trombositopeni, kanda yeterli sayıda trombosit olmaması durumudur. Trombositler, kanın pıhtılaşması için kritik bir role sahip olan hücrelerdir. Trombosit eksikliği, küçük yaralanmalarda bile ciddi kanamalara neden olabilir. Trombositopeni, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir; bağışıklık sistemi bozuklukları, viral enfeksiyonlar, kanser tedavileri ya da bazı ilaçlar trombosit sayısını azaltabilir. Tedavi, altta yatan nedene bağlı olarak değişiklik gösterir ve genellikle trombosit nakli ya da bağışıklık baskılayıcı tedaviler ile yönetilir.
Spesifik kanama bozuklukları şunları içerir:
- Edinilmiş trombosit fonksiyon bozuklukları
- Konjenital trombosit fonksiyon bozuklukları
- Yaygın damar içi pıhtılaşma (DIC)
- Protrombin eksikliği
- Faktör V eksikliği
- Faktör VII eksikliği
- Faktör X eksikliği
- Faktör XI eksikliği (hemofili C)
- Glanzmann hastalığı
- Hemofili A
- Hemofili B
- İdiyopatik trombositopenik purpura (ITP)
- Von Willebrand hastalığı (tip I, II ve III)
Kanama Bozukluklarının Belirtileri
Kanama bozuklukları, vücudun normal kan pıhtılaşma mekanizmasında meydana gelen bozukluklar sonucu ortaya çıkan çeşitli belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler, bozukluğun türüne, şiddetine ve altta yatan nedene bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Kanama bozukluklarının belirtileri genellikle erken yaşlarda ortaya çıkmakla birlikte, bazı durumlarda yetişkinlik dönemine kadar fark edilmeyebilir.
Aşağıda en sık görülen kanama bozukluğu belirtilerine değinilmiştir:
1. Ciltte Morarma ve Kolay Çürük Oluşumu
Kanama bozukluğu olan bireylerde en yaygın görülen belirtilerden biri, ciltte kolayca morarma ve çürük oluşumudur. Normalde hafif bir darbe sonrasında ciltte çok az bir renk değişimi olurken, kanama bozukluğu olan bireylerde bu tür küçük travmalar sonrasında geniş, koyu renkli morluklar oluşabilir. Çürükler genellikle uzun süre geçmez ve büyük alanları kaplayabilir.
2. Sık Burun Kanamaları
Burun kanamaları, kanama bozukluğu olan bireylerde sık görülen bir diğer belirtidir. Bu tür kanamalar, genellikle travma ya da darbe olmaksızın aniden başlar ve uzun süre durmaz. Burun kanamaları, özellikle çocuklarda, hemofili ve von Willebrand hastalığı gibi pıhtılaşma bozukluklarının ilk işareti olabilir.
3. Diş Eti Kanamaları
Diş eti kanamaları, genellikle ağız hijyenine dikkat etmeyen kişilerde görülebilse de, kanama bozukluğu olan bireylerde bu kanamalar daha yaygındır ve hafif bir diş fırçalama sırasında bile kanamalar oluşabilir. Ayrıca, diş çekimi veya diş tedavisi gibi müdahalelerde de normalden daha uzun süreli ve kontrol edilemeyen kanamalar meydana gelebilir.
4. Ciltte Küçük Kanamalar (Peteşi ve Purpura)
Peteşi adı verilen küçük, kırmızı veya mor noktalar şeklinde görülen kanamalar, cilt yüzeyinde meydana gelen minik damar içi kanamalar sonucu oluşur. Purpura ise peteşilere benzer, ancak daha büyük ve yaygın kanama alanlarını ifade eder. Bu tür kanamalar, trombositopeni gibi trombosit sayısında azalmaya yol açan bozukluklarda yaygın olarak görülür.
5. Uzun Süreli Kanamalar
Kanama bozukluğu olan bireylerde, küçük yaralanmalar veya kesikler sonrasında bile kanamanın durması uzun zaman alabilir. Örneğin, bir kesik veya çizik normalde kısa sürede iyileşirken, bu bireylerde kanama saatlerce hatta günlerce devam edebilir. Bu durum, pıhtılaşma mekanizmasındaki bozuklukların bir göstergesidir.
6. Ağır Regl Kanamaları (Menoraji)
Özellikle kadınlarda görülen kanama bozuklukları, regl dönemlerinin çok ağır ve uzun sürmesine yol açabilir. Bu duruma menoraji adı verilir. Menoraji, von Willebrand hastalığı ve diğer pıhtılaşma bozukluklarının belirtileri arasında yer alır. Aşırı kan kaybı, bu bireylerde anemi gelişmesine de neden olabilir.
7. İç Kanama Belirtileri
Daha nadir görülen ancak ciddi bir belirti olan iç kanamalar, karın içi organlar, eklemler ve kaslarda meydana gelebilir. Hemofili gibi ağır pıhtılaşma bozukluklarında, eklemlerde tekrarlayan kanamalar (hemartroz) görülebilir. Bu durum, şiddetli ağrıya ve eklem hasarına yol açabilir. Karın içi kanamalar ise ciddi ve acil müdahale gerektiren bir durumdur, çünkü bu tür kanamalar hayati organları etkileyebilir.
8. Cerrahi Müdahale Sonrası Aşırı Kanama
Kanama bozukluğu olan bireylerde, cerrahi müdahaleler veya diş çekimi gibi tıbbi işlemler sonrasında normalden daha fazla kanama meydana gelebilir. Bu kanamalar, cerrahi işlem sonrası beklenenden uzun sürebilir ve iyileşme sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle, kanama bozukluğu olan bireylerin cerrahi işlemlerden önce doktorlarına durumlarını bildirmeleri son derece önemlidir.
9. Sık ve Yoğun Kanamalar Sonucu Anemi
Kanama bozukluğu olan bireylerde sık ve yoğun kan kayıpları sonucunda anemi gelişebilir. Anemi, vücutta yeterli sayıda kırmızı kan hücresi olmaması durumudur ve bu da yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi ve nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterir. Özellikle kadınlarda aşırı regl kanamaları ve sık burun kanamaları anemiye yol açabilir.
10. Eklemlerde ve Kaslarda Kanama
Hemofili gibi pıhtılaşma bozuklukları olan kişilerde, eklemler ve kaslar içinde spontan kanamalar meydana gelebilir. Bu kanamalar, şiddetli ağrıya, şişkinliğe ve zamanla eklem deformasyonuna yol açabilir. Özellikle diz, dirsek ve ayak bileği eklemleri bu kanamalardan en çok etkilenen bölgeler arasındadır. Eklemlerde tekrarlayan kanamalar, zamanla hareket kısıtlılığına ve kalıcı eklem hasarına neden olabilir.
Kanama Bozukluklarının Nedenleri
Kanama bozukluklarının nedenleri genetik faktörlerden çevresel etkenlere kadar geniş bir yelpazede yer alır.
Başlıca nedenler şunlardır:
- Genetik Faktörler: Kanama bozukluklarının en yaygın nedenlerinden biri kalıtsal genetik mutasyonlardır. Hemofili A ve B, von Willebrand hastalığı gibi rahatsızlıklar, genetik yatkınlıkla gelişir. Bu bozukluklar genellikle pıhtılaşma faktörlerinin eksikliği ya da işlev bozukluğundan kaynaklanır ve genetik olarak ebeveynlerden çocuklara geçebilir.
- Edinsel (Sonradan Gelişen) Faktörler: Bazı kanama bozuklukları sonradan ortaya çıkar. Karaciğer hastalıkları, kanser, böbrek yetmezliği gibi hastalıklar pıhtılaşma mekanizmasını etkileyebilir. Ayrıca bazı ilaçlar (kan sulandırıcılar), radyasyon tedavisi ve kemoterapi de kan pıhtılaşmasını bozarak kanama riskini artırabilir.
- Bağışıklık Sistemi Sorunları: Vücut, kendi pıhtılaşma faktörlerine karşı antikor geliştirdiğinde, pıhtılaşma mekanizması bozulabilir. Bu durum, edinsel hemofili gibi hastalıklara yol açabilir.
- Trombosit Sayısındaki Düşüklük (Trombositopeni): Yeterli trombosit olmaması, kanın normal şekilde pıhtılaşmasını engeller. Bu durum bağışıklık sistemi bozuklukları, enfeksiyonlar veya kemik iliği hastalıklarından kaynaklanabilir.
Bu nedenler, kanama bozukluklarının tanı ve tedavisinde önemli bir rol oynar.
Tanısı
Kanama bozukluklarının tanısı, detaylı bir tıbbi değerlendirme ve laboratuvar testleri ile yapılır. Tanı sürecinde aşağıdaki adımlar izlenir:
- Tıbbi Geçmiş: Hastanın kişisel ve ailesel kanama öyküsü değerlendirilir. Geçmişteki uzun süreli kanamalar, kolay morarma veya ailede kanama bozukluğu öyküsü, tanı sürecinde önemli ipuçları sağlar.
- Fiziksel Muayene: Hastada ciltte morluklar, peteşiler (küçük kırmızı noktalar) gibi fiziksel belirtiler incelenir. Burun kanamaları, diş eti kanamaları ve uzun süren regl kanamaları gibi semptomlar dikkate alınır.
- Laboratuvar Testleri: Kan testleri, pıhtılaşma sorunlarını belirlemek için kritik öneme sahiptir. Bu testler arasında tam kan sayımı, pıhtılaşma zamanı (PT, aPTT) ve pıhtılaşma faktör düzeyleri ölçülür. Genetik testler, hemofili ve von Willebrand hastalığı gibi kalıtsal bozuklukları teşhis etmek için kullanılır.
Bu tanı yöntemleri, kanama bozukluğunun türünü ve şiddetini belirleyerek uygun tedavi planının oluşturulmasını sağlar.
Kanama Bozukluklarının Tedavisi
Kanama bozukluklarının tedavisi, bozukluğun türüne, şiddetine ve altta yatan nedene bağlı olarak değişiklik gösterir. Tedavi sürecinin temel hedefi, kanamayı kontrol altına almak, pıhtılaşma mekanizmasını normale döndürmek ve hastanın yaşam kalitesini artırmaktır. Tedavi stratejileri multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir ve genellikle hematologlar, genetik danışmanlar, cerrahlar ve diğer sağlık profesyonelleri iş birliği içinde çalışır.
1. Pıhtılaşma Faktörü Replasman Tedavisi
Pıhtılaşma faktörü replasman tedavisi, pıhtılaşma faktörü eksikliği veya işlev bozukluğu olan hastalarda eksik olan faktörün yerine konmasını amaçlar. Özellikle hemofili hastalarında yaygın olarak kullanılan bu tedavi, damar yoluyla eksik olan faktörün verilmesi ile gerçekleştirilir.
- Hemofili A Tedavisi: Hemofili A hastalarında eksik olan Faktör VIII, replasman tedavisi ile yerine konur. Bu faktör, genellikle kanama riskinin yüksek olduğu durumlarda (cerrahi müdahale, travma gibi) ya da düzenli olarak önleyici amaçla (profilaksi) uygulanır. Faktör VIII içeren preparatlar, konsantre olarak damar yoluyla verilir.
- Hemofili B Tedavisi: Hemofili B hastalarında eksik olan Faktör IX replasman tedavisi ile sağlanır. Hemofili A’da olduğu gibi, bu tedavi de düzenli aralıklarla ya da kanama durumlarında uygulanır.
- Profilaksi (Koruyucu Tedavi): Özellikle çocuklarda, sık tekrarlayan eklem kanamaları ve hasarını önlemek amacıyla düzenli olarak replasman tedavisi uygulanabilir. Bu tedavi sayesinde yaşam kalitesi önemli ölçüde artırılabilir ve eklem hasarı riski azaltılabilir.
2. Desmopressin (DDAVP) Tedavisi
Desmopressin (DDAVP), özellikle hafif hemofili A ve von Willebrand hastalığı olan hastalarda kullanılan bir ilaçtır. Bu ilaç, vücutta mevcut olan pıhtılaşma faktörlerinin seviyesini artırarak kanamayı kontrol altına alır. Desmopressin, burun spreyi, enjeksiyon veya damar yoluyla uygulanabilir.
- Hafif Hemofili A ve von Willebrand Hastalığı: Desmopressin, bu hastalıklarda cerrahi müdahaleler öncesinde veya diş çekimi gibi küçük işlemlerden önce kanamayı önlemek için kullanılabilir. Kanamayı tetikleyebilecek durumlarda hızlı ve etkili bir tedavi sağlar.
3. Trombosit Replasman Tedavisi
Trombositopeni (trombosit sayısının düşük olması) durumunda trombosit replasman tedavisi uygulanabilir. Trombositlerin eksikliği, pıhtılaşma mekanizmasının bozulmasına neden olduğu için, trombosit nakli ya da trombosit artırıcı tedaviler ile kanama riski azaltılabilir.
- Trombosit Transfüzyonu: Trombosit sayısı kritik seviyelere düştüğünde, trombosit transfüzyonu (nakli) uygulanır. Özellikle kanser tedavisi gören veya bağışıklık sistemi bozukluğu olan hastalarda trombosit sayısının artırılması, kanamaların önlenmesi açısından hayati önem taşır.
4. Antifibrinolitik İlaçlar
Antifibrinolitik ilaçlar, vücutta oluşan pıhtıların erken çözülmesini engelleyerek kanamayı kontrol altında tutar. Bu ilaçlar, özellikle ağız ve burun kanamaları gibi küçük kanamalarda etkili olabilir. Ameliyat sonrası kanama riskini azaltmak amacıyla da kullanılır.
- Traneksamik Asit ve Aminokaproik Asit: Bu ilaçlar, cerrahi müdahaleler, diş çekimi veya yaralanmalar sonrası kanama riskini azaltmak için kullanılır. Özellikle hafif kanama bozuklukları olan bireylerde etkin bir tedavi yöntemi olarak tercih edilir.
5. Bağışıklık Baskılayıcı Tedaviler
Edinsel kanama bozukluklarında, bağışıklık sistemi vücudun kendi pıhtılaşma faktörlerine saldırarak bu faktörleri işlevsiz hale getirebilir. Bu tür durumlarda bağışıklık baskılayıcı ilaçlar (kortikosteroidler, rituksimab gibi) kullanılarak vücudun bu aşırı tepkisi azaltılmaya çalışılır.
- Edinsel Hemofili Tedavisi: Bağışıklık sistemi, faktör VIII’e karşı antikor geliştirdiğinde edinsel hemofili ortaya çıkar. Bu durumda bağışıklık baskılayıcı tedavi ile pıhtılaşma mekanizmasının normale dönmesi sağlanır.
6. Gen Tedavisi
Son yıllarda gen tedavisi, özellikle hemofili gibi genetik bozuklukların tedavisinde umut verici bir yöntem olarak öne çıkmıştır. Gen tedavisi ile, hastalığa neden olan bozuk genin yerine sağlıklı bir genin aktarılması amaçlanır. Bu sayede vücutta eksik olan pıhtılaşma faktörlerinin üretimi sağlanabilir.
- Hemofili için Gen Tedavisi: Hemofili A ve B tedavisinde, gen terapisi araştırmaları hızla ilerlemektedir. Bu tedavi yöntemi, hastalara eksik pıhtılaşma faktörünü sürekli olarak üretebilmelerini sağlayacak sağlıklı genlerin aktarılmasını hedefler. Deneysel aşamada olan bu tedavi, kalıcı çözümler sunma potansiyeline sahiptir.
7. Cerrahi Müdahaleler ve Özel Önlemler
Kanama bozukluğu olan bireylerde cerrahi müdahaleler öncesinde özel önlemler alınması gerekir. Kanama riski taşıyan operasyonlar veya diş çekimi gibi işlemler öncesinde kanama kontrolü sağlamak amacıyla pıhtılaşma faktörlerinin replasmanı, desmopressin veya antifibrinolitik ilaçlar kullanılabilir.
- Cerrahi Öncesi Planlama: Hemofili ya da trombositopeni gibi bozuklukları olan hastalar, cerrahi operasyonlardan önce hematoloji uzmanları tarafından değerlendirilmeli ve uygun tedavi planları oluşturulmalıdır. Cerrahi müdahale sırasında ve sonrasında kanamayı kontrol altına almak için gerekli önlemler alınır.
8. Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Psikolojik Destek
Kanama bozukluğu olan hastaların tedavisi sadece ilaçlarla sınırlı kalmaz. Yaşam tarzı değişiklikleri ve psikolojik destek, hastalığın yönetiminde önemli bir rol oynar. Özellikle çocukluk çağında teşhis edilen hastalar için psikolojik destek ve eğitim büyük önem taşır.
- Düzenli Egzersiz: Özellikle hemofili hastaları için hafif egzersizler (yüzme gibi eklemlere yük bindirmeyen sporlar) eklem sağlığını korumak açısından önemlidir. Ancak travmaya yol açabilecek temas sporlarından kaçınılmalıdır.
- Beslenme ve Sağlık Yönetimi: Dengeli bir diyet, kemik ve kas sağlığını koruyarak kanama riskini azaltabilir. Ayrıca, diş hijyenine dikkat etmek, diş eti kanamalarını önlemek için önemlidir.
- Psikolojik Destek: Kanama bozukluğu olan bireylerde, hastalıkla başa çıkma sürecinde psikolojik destek almak, yaşam kalitesini artırabilir. Özellikle çocuklar ve gençler için sosyal ve psikolojik destek programları faydalı olabilir.
Referanslar:
- Kanama Bozukluklarının 10 Belirtisi Ve Tedavisi
- Mannucci, P. M., & Tuddenham, E. G. D. (2001). The hemophilias—from royal genes to gene therapy. New England Journal of Medicine, 344(23), 1773-1779.
- Lillicrap, D. (2013). von Willebrand disease: Advances in pathogenetic understanding, diagnosis, and therapy. Blood, 122(23), 3735-3740.
- Nichols, W. L., et al. (2008). The diagnosis, evaluation, and management of von Willebrand disease. National Heart, Lung, and Blood Institute (NHLBI), NIH Publication No. 08-5832.
- Kadir, R. A., & Economides, D. L. (2003). Obstetric management of women with inherited bleeding disorders. Haemophilia, 9(6), 1179-1186.
- Eikenboom, J. (2020). Von Willebrand disease: Basics and advances. Blood, 135(15), 1129-1137.
- Lippi, G., & Favaloro, E. J. (2020). Hemophilia and von Willebrand disease: Coagulation testing challenges. Journal of Thrombosis and Haemostasis, 18(1), 20-27.
- Franchini, M. (2007). Acquired hemophilia A. Hematology, 12(4), 336-343.
- Kasper, C. K., et al. (2014). Hemophilia treatment centers: Support for clinical care and clinical investigation. Haemophilia, 20(3), 55-61.
- Srivastava, A., et al. (2020). WFH guidelines for the management of hemophilia, 3rd edition. Haemophilia, 26(S6), 1-158.
- Bolton-Maggs, P. H. B. (2003). Factor XI deficiency—resolving some unanswered questions. Haemophilia, 9(6), 689-693.
- Favaloro, E. J. (2020). Clinical utility of von Willebrand factor multimers. Journal of Thrombosis and Haemostasis, 18(5), 1066-1076.
- Giangrande, P. L. F. (2019). Hemophilia A: A new treatment frontier. Blood, 134(5), 400-408.
- Schuettler, H. D., et al. (2017). The changing landscape of hemophilia treatment: Gene therapy and novel agents. Haemophilia, 23(S1), 79-84.
- Fijnvandraat, K., et al. (2012). Inhibitor development in hemophilia A: Prediction and prevention. Blood, 119(22), 4986-4995.
- Miesbach, W. (2020). Gene therapy for hemophilia. Blood, 136(23), 2601-2611.
- O’Brien, S. H. (2010). Rare coagulation disorders: An overview. Haemophilia, 16(S5), 56-60.
- Peyvandi, F., et al. (2016). Rare bleeding disorders: Diagnosis and treatment. Journal of Thrombosis and Haemostasis, 14(9), 1797-1803.
- Franchini, M., & Lippi, G. (2012). Acquired von Willebrand syndrome: An updated overview. Clinical Chemistry and Laboratory Medicine (CCLM), 50(6), 965-970.
- https://scholar.google.com/
- https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/
- https://www.researchgate.net/
- https://www.mayoclinic.org/
- https://www.nhs.uk/
- https://www.webmd.com/