Trombositoz Nedir? Trombosit Yüksekliğinin 7 Belirtisi
Trombositoz, kandaki trombositlerin (plateletler) normal seviyelerinin üzerine çıkmasıyla karakterize edilen bir hematolojik bozukluktur. Trombositler, kanın pıhtılaşmasında görev alan hücre parçacıklarıdır ve sağlıklı bir bireyde kandaki trombosit sayısı mikrolitre başına 150.000 ila 450.000 arasında olmalıdır. Ancak trombositoz durumunda bu sayı 450.000’in üzerine çıkar. Trombosit sayısındaki bu artış, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek pıhtılaşma sorunlarına neden olabilir. Bu durum, pıhtı oluşumu ile ilişkili çeşitli komplikasyonlara neden olabileceği gibi, bazı durumlarda bu yüksek trombosit sayısı hiçbir belirti vermeden seyredebilir.
Sağlık Bilgisi İçeriği
Trombositoz Nedir? Trombosit Yüksekliğinin 7 Belirtisi
Temel olarak iki ana formda görülür: birincil (primer) ve ikincil (sekonder). Birincil trombositoz, daha yaygın olarak esansiyel trombositemi olarak bilinir ve kemik iliğinin anormal şekilde trombosit üretmesi sonucu oluşur. Sekonder trombositoz ise başka bir hastalığın sonucu olarak gelişir ve genellikle inflamasyon, enfeksiyon, demir eksikliği anemisi gibi durumlarla ilişkilidir. Sekonder trombositoz, birincil trombositoza göre daha hafif seyirli olup, altta yatan nedenin tedavi edilmesiyle düzelme gösterir.
Her yaş grubunda görülebilmesine rağmen, orta yaşlı ve yaşlı bireylerde daha yaygın olarak saptanır. Özellikle esansiyel trombositemi, kadınlarda daha sık görülmektedir. Trombositozun tespit edilmesi genellikle rutin kan testleri sırasında tesadüfen gerçekleşir. Çoğu hastada belirgin semptomlar bulunmamakla birlikte, ciddi vakalarda pıhtılaşma bozuklukları, kanama eğiliminde artış ve hatta felç gibi komplikasyonlar görülebilir.
Bu yazıda, trombositozun ne olduğunu, belirtilerini, nedenlerini, nasıl teşhis edildiğini ve mevcut tedavi yöntemlerini ayrıntılı bir şekilde ele alacağız. Ayrıca, hayatı tehdit edici olabilecek sonuçlarına ve erken tanı ve tedavinin önemine dikkat çekeceğiz. Trombositozun nasıl yönetileceği ve hangi tedavi yaklaşımlarının tercih edildiği de detaylandırılacaktır. Bu sayede, hem hastalar hem de sağlık profesyonelleri için sorunun daha iyi anlaşılması ve tedavi sürecinin nasıl yönetileceği konusunda bilgi sunulması amaçlanmaktadır.
Trombositoz Nedir?
Trombositoz, kandaki trombosit sayısının aşırı derecede yükselmesiyle ortaya çıkan bir sağlık problemidir. Normal koşullarda trombositler, kanın pıhtılaşması ve kanama durumlarında hasar gören damarın onarılması için kritik bir rol oynar. Ancak, trombosit sayısının normal aralığın üzerine çıkması, pıhtılaşma sisteminde dengesizliklere yol açarak kanın gereksiz yere pıhtılaşmasına neden olabilir. Bu durum, damar içinde pıhtı oluşumu (tromboz) gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.
İki ana türü vardır: primer (esansiyel) trombositemi ve sekonder trombositoz. Esansiyel trombositemi, kemik iliğinin trombosit üretiminde bozukluk yaşadığı nadir bir hastalıktır. Esansiyel trombositemide, trombositler anormal şekilde üretilir ve sayıları 1 milyona kadar çıkabilir. Sekonder trombositoz ise vücuttaki diğer hastalıkların bir yan etkisi olarak gelişir. Trombosit artışı genellikle daha geçici olup, altta yatan durumun düzeltilmesi ile normale döner. Ancak her iki türde de pıhtılaşma sorunları ortaya çıkabilir ve erken teşhis önemlidir.
Trombositoz Belirtileri
Trombositoz, kanda bulunan trombosit (platelet) sayısının normalden yüksek olması durumu olarak tanımlanır ve genellikle başka bir sağlık sorununun habercisi veya sonucu olabilir. Bu durumun belirtileri, trombositozun tipine (primer ya da sekonder) ve altta yatan nedenlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Her ne kadar bazı hastalarda belirgin bir belirti görülmese de, trombositoz ciddi komplikasyonlara yol açabilecek semptomlar gösterebilir.
- Kanama Eğilimleri
Trombosit sayısındaki aşırı artış, paradoksal olarak kanama riskini artırabilir. Bu durum, trombositlerin sayı olarak fazla olmasına rağmen işlevsel bozukluklar göstermesiyle ilişkilidir. Hastalarda burun kanamaları (epistaksis), diş eti kanamaları, ciltte kolayca morarma (ekimoz) ve adet dönemlerinde aşırı kanama (menoraji) gibi semptomlar sık görülür. Bazı hastalarda ise gastrointestinal sistemde kanamalar ortaya çıkabilir. - Trombotik Olaylar
Trombosit artışı, kanın pıhtılaşma eğilimini artırarak ciddi trombotik olaylara yol açabilir. Tromboz oluşumu genellikle bacak damarlarında derin ven trombozu (DVT) olarak kendini gösterir ve bu durum bacaklarda şişlik, ağrı, kızarıklık ve ısı artışı gibi semptomlarla kendini belli eder. Daha ciddi durumlarda pulmoner emboli, inme (iskemik serebrovasküler olay) veya miyokard enfarktüsü gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlar görülebilir. - Nörolojik Semptomlar
Trombositozlu hastalarda baş ağrısı, baş dönmesi, görme bozuklukları ve geçici iskemik atak (TIA) gibi nörolojik belirtiler gözlemlenebilir. Bu semptomlar genellikle beyindeki damarların etkilenmesi sonucunda ortaya çıkar. Ayrıca, hastalarda sersemlik hissi veya bilinç bulanıklığı gibi daha hafif nörolojik belirtiler de ortaya çıkabilir. - Genel Sistemik Belirtiler
Trombositozun bazı genel belirtileri arasında yorgunluk, halsizlik, kas ve eklem ağrıları yer alır. Bu belirtiler, hastanın günlük yaşam aktivitelerini etkileyebilecek kadar şiddetli olabilir. Primer trombositoz durumunda (özellikle esansiyel trombositemi gibi) gece terlemeleri ve kilo kaybı gibi sistemik semptomlar da gözlemlenebilir. - Deri ve Mukozalarda Değişiklikler
Bazı hastalarda trombositoz, ciltte solukluk, ellerde ve ayaklarda kızarıklık ya da yanma hissi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu durum, mikrosirkülasyonda pıhtılaşma veya kan akışında bozulma ile ilişkilidir. Ayrıca, eritromelalji olarak adlandırılan, el ve ayaklarda ağrılı kızarıklık ve ısı artışı da trombositozun tipik belirtilerinden biridir. - Dalak Büyümesi (Splenomegali)
Özellikle primer trombositoz vakalarında, dalakta büyüme gözlemlenebilir. Dalak büyümesi genellikle karın sol üst kısmında rahatsızlık, dolgunluk hissi ve bazen de ağrı ile kendini belli eder. Splenomegali, dalakta trombositlerin aşırı birikimi ve buna bağlı işlevsel bozukluklarla ilişkilidir. - Enfeksiyon ve Enflamasyonla İlgili Belirtiler
Sekonder trombositozda, genellikle altta yatan enfeksiyon ya da enflamatuar durumlara bağlı belirtiler gözlemlenir. Ateş, titreme, lenf bezlerinde şişlik ve genel hastalık hissi, bu tür vakalarda yaygın olarak rapor edilir. Altta yatan durum tedavi edildiğinde trombositoz genellikle kendiliğinden düzelir.
Trombositoz belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve çoğu zaman başka bir tıbbi durumla karıştırılabilir. Bu nedenle, trombositoz tanısı almış hastaların dikkatle izlenmesi ve altta yatan nedenlerin araştırılması büyük önem taşır. Erken müdahale ve uygun tedavi ile ciddi komplikasyonların önüne geçmek mümkündür.
Trombositoz Nedenleri
Trombositoz nedenleri, primer (esansiyel) ve sekonder (reaktif) trombositoz olmak üzere iki ana başlık altında incelenir. Her iki türün oluş mekanizmaları ve sebepleri farklıdır.
Her iki türün nedenlerinin daha detaylı bir incelemesi:
1. Primer (Esansiyel) Trombositoz Nedenleri
Kemik iliği kaynaklı bir hastalıktır ve trombositlerin anormal derecede fazla üretimi ile sonuçlanır. Primer trombositozun nedeni genellikle kemik iliğinde meydana gelen genetik mutasyonlarla ilişkilendirilir. Bu durum, kemik iliğinde kontrolsüz trombosit üretimiyle sonuçlanır.
a. Genetik Mutasyonlar Primer trombositozun nedenleri arasında, özellikle JAK2, CALR ve MPL gen mutasyonları önemli bir rol oynar. Bu mutasyonlar, hücre büyüme ve bölünme süreçlerini düzenleyen sinyal yollarını etkiler, kemik iliği hücrelerinin kontrolsüz şekilde trombosit üretmesine neden olur.
- JAK2 Mutasyonu: JAK2 geni, hücre büyümesi ve çoğalmasını düzenleyen sinyal yollarında önemli bir rol oynar. JAK2 mutasyonu, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesine ve trombositlerin aşırı üretilmesine yol açar. Esansiyel trombositemi hastalarının yaklaşık %50’sinde JAK2 mutasyonu bulunur.
- CALR Mutasyonu: CALR (calreticulin) geni, protein katlanması ve kalsiyum homeostazı gibi önemli hücresel işlevlerde görev alır. CALR mutasyonu olan hastalarda, kemik iliğinde aşırı trombosit üretimi görülür. Esansiyel trombositemi hastalarının yaklaşık %25-30’unda CALR mutasyonu tespit edilmiştir.
- MPL Mutasyonu: MPL geni, trombopoietin reseptörünü kodlar ve trombosit üretimini düzenler. MPL mutasyonları, kemik iliği hücrelerinin trombosit üretimini sürekli olarak uyarmasına neden olabilir. Bu mutasyonlar esansiyel trombositemi vakalarının %5-10’unda görülür.
2. Sekonder (Reaktif) Trombositoz Nedenleri
Vücutta başka bir sağlık sorununun bir yan etkisi olarak ortaya çıkar. Altta yatan durum ortadan kalktığında trombosit sayıları genellikle normale döner. Reaktif trombositoz, vücudun stres veya iltihap gibi durumlara verdiği bir tepkidir.
a. Enfeksiyonlar Bakteriyel, viral veya fungal enfeksiyonlar, en yaygın nedenlerden biridir. Enfeksiyon sırasında vücut, bağışıklık tepkisi olarak daha fazla trombosit üretir. Özellikle uzun süreli enfeksiyonlarda trombosit seviyelerinde belirgin bir artış görülebilir.
b. Enflamatuar Hastalıklar Kronik enflamatuar hastalıklar, vücutta sürekli bir iltihaplanma hali yaratır. Bu durum, trombopoietin adı verilen bir büyüme faktörünün üretimini artırarak trombosit sayısının artmasına neden olabilir. Romatoid artrit, Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi enflamatuar hastalıklar neden olabilir.
c. Demir Eksikliği Anemisi Demir eksikliği, özellikle çocuklarda ve genç kadınlarda sık görülen bir durumdur. Demir eksikliği vücudun hemoglobin üretimini etkilerken, kemik iliği kompansatuvar olarak trombosit üretimini artırabilir. Demir eksikliği anemisine bağlı trombositoz genellikle trombosit seviyelerinin hafif artışıyla seyreder, ancak demir eksikliğinin tedavisiyle normale döner.
d. Kanserler Bazı kanser türleri, özellikle de akciğer kanseri, gastrointestinal sistem kanserleri ve lenfoma, kemik iliğinde artan trombosit üretimi ile ilişkilidir. Kanser hücrelerinin ürettiği bazı maddeler, trombosit üretimini artırarak bu hastalığa yol açabilir.
e. Splenektomi (Dalak Alınması) Dalak, trombositlerin parçalandığı ana organdır. Splenektomi (dalak alınması) sonrasında, parçalanmayan trombositlerin kanda birikmesi nedeniyle trombosit seviyelerinde belirgin bir artış görülebilir. Splenektomiden sonra gelişen trombositoz genellikle geçici olup, vücut yeni duruma adapte olduğunda trombosit seviyeleri normalleşir.
f. Cerrahi Müdahaleler ve Travma Büyük cerrahi operasyonlar ve ciddi travmalar, vücudun iyileşme sürecinde daha fazla trombosit üretmesine neden olabilir. Bu durum, kan kaybını önlemek için bir savunma mekanizmasıdır. Özellikle büyük ameliyatlar sonrasında trombositoz geçici olarak ortaya çıkabilir.
g. Kronik Böbrek Yetmezliği Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda trombosit üretimi artabilir. Bu durum, böbreklerin trombopoietin gibi büyüme faktörlerini düzgün bir şekilde filtreleyememesiyle ilişkilidir. Kronik böbrek yetmezliğine bağlı trombositoz genellikle hafif-orta derecelidir.
Tanısı
Trombositoz tanısı genellikle tam kan sayımı (CBC) testi ile konur. Bu testte trombosit sayısının yüksek olduğu tespit edilirse, daha ileri testler yapılır. Tanı sürecinde hastanın tıbbi geçmişi, belirtileri ve diğer laboratuvar test sonuçları da göz önünde bulundurulur.
Birincil trombositoz (esansiyel trombositemi) durumunda, özellikle JAK2, CALR ve MPL mutasyonlarına bakmak için genetik testler yapılabilir. Kemik iliği biyopsisi de birincil trombositoz tanısında önemli bir tanı aracı olabilir. Bu test, kemik iliğinin trombosit üretimindeki anormal hücreleri tespit etmek için kullanılır.
Sekonder trombositozda ise altta yatan hastalığın teşhisi önemlidir. Enfeksiyon, inflamasyon, demir eksikliği gibi durumların varlığı araştırılır. Ayrıca, hastanın geçirdiği operasyonlar, ilaç kullanımı ve mevcut diğer hastalıklar tanı koymada önemli rol oynar.
Trombositoz Tedavisi
Trombositoz tedavisi, nedenine ve ciddiyetine göre değişiklik gösterir. Primer ve sekonder trombositozun tedavi yöntemleri birbirinden farklılık gösterir. Tedavinin amacı, trombosit sayısını kontrol altında tutmak, kan pıhtılaşması riskini azaltmak ve altta yatan hastalığı tedavi etmektir.
1. Primer (Esansiyel) Trombositozun Tedavisi
Esansiyel trombositemi, yaşam boyu izlem ve tedavi gerektiren kronik bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavisinde trombosit seviyelerini düşürmek ve tromboz riskini azaltmak için çeşitli ilaçlar ve tedavi yaklaşımları kullanılır. Tedavi planı, hastanın yaşı, risk faktörleri ve genel sağlık durumu gibi birçok faktöre göre bireyselleştirilir.
a. Düşük Doz Aspirin Aspirin, kan pıhtılaşmasını engelleyici etkisi olan bir anti-enflamatuar ilaçtır. Esansiyel trombositemi hastalarında düşük doz aspirin (genellikle 81 mg/gün), trombositlerin pıhtı oluşturma eğilimini azaltmak için yaygın olarak kullanılır. Özellikle felç, kalp krizi veya derin ven trombozu gibi tromboz komplikasyonları riski taşıyan hastalarda tercih edilir.
b. Hidroksiüre Hidroksiüre, trombosit üretimini baskılayan bir kemoterapi ilacıdır ve esansiyel trombositemi tedavisinde en sık kullanılan ilaçlardan biridir. Kemik iliğinin aşırı trombosit üretimini azaltır, bu da trombosit sayısının kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Hidroksiüre, ciddi komplikasyon riskini azaltarak hastaların yaşam kalitesini artırabilir.
c. Anagrelid Anagrelid, trombosit üretimini spesifik olarak hedefleyen bir ilaçtır. Esansiyel trombositemi hastalarında hidroksiüreye alternatif olarak kullanılır. Anagrelid, megakaryosit adı verilen trombosit öncüllerinin gelişimini engelleyerek trombosit sayısını düşürür. Bu ilaç, hidroksiüreye yanıt vermeyen veya hidroksiüreye bağlı yan etkiler geliştiren hastalar için iyi bir seçenek olabilir.
d. İnterferon Alfa İnterferon alfa, bağışıklık sistemini düzenleyen bir ilaçtır ve trombosit üretimini baskılayıcı etkisi vardır. Özellikle genç hastalar, hamile kadınlar veya diğer tedavilere yanıt vermeyen hastalarda kullanılabilir. İnterferon tedavisi, kemik iliği fonksiyonlarını düzenleyerek trombositozun kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Ancak, interferon tedavisi genellikle grip benzeri yan etkilere neden olabilir, bu nedenle dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır.
e. JAK2 İnhibitörleri JAK2 mutasyonuna sahip hastalarda, JAK2 inhibitörleri (örneğin ruxolitinib), kemik iliği hücrelerinin aşırı trombosit üretimini baskılamak için kullanılabilir. Bu ilaçlar, özellikle JAK2 mutasyonu pozitif olan hastalarda trombosit sayısını düşürmeye ve tromboz riskini azaltmaya yardımcı olabilir.
2. Sekonder (Reaktif) Trombositozun Tedavisi
genellikle altta yatan hastalığın tedavi edilmesiyle düzelir. Spesifik bir trombosit düşürücü tedaviye gerek kalmayabilir, ancak tromboz riski taşıyan hastalar dikkatle izlenmelidir.
a. Altta Yatan Hastalığın Tedavisi Sekonder trombositozun tedavisinde ilk adım, altta yatan hastalığın tedavi edilmesidir. Enfeksiyon, enflamatuar hastalık, demir eksikliği anemisi gibi durumların uygun tedavisi ile trombosit seviyeleri genellikle normale döner. Örneğin, demir eksikliği anemisinde demir takviyesi tedavisi uygulanarak trombosit sayısı düşürülebilir.
b. Düşük Doz Aspirin Bu vakalarda, tromboz riski yüksek olan hastalara düşük doz aspirin reçete edilebilir. Aspirin, kanın pıhtılaşma eğilimini azaltarak potansiyel komplikasyonları önleyebilir. Ancak, bu tedavi tüm hastalar için gerekli olmayabilir ve doktor tarafından dikkatle değerlendirilmelidir.
c. Trombositi Aşırı Yüksek Olan Hastalar Sekonder trombositozda, trombosit seviyeleri çok yüksekse ve tromboz riski ciddi şekilde artmışsa, nadiren de olsa hidroksiüre veya anagrelid gibi trombosit düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Ancak bu durum genellikle vakalarda sık görülmez ve tedavi sadece yüksek riskli hastalar için düşünülmelidir.
İzlem ve Kontrol
Trombositoz tedavisinde önemli bir nokta, hastaların düzenli olarak izlenmesidir. Kan testleri, trombosit seviyelerinin kontrol altında olup olmadığını değerlendirmek ve olası komplikasyonları önceden tespit etmek için düzenli olarak yapılmalıdır. Ayrıca, pıhtılaşma eğilimi olan hastaların yaşam tarzı değişiklikleri yapmaları önerilir. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, sigara içmemek ve stresten kaçınmak, hastalığın yönetimine yardımcı olabilir.
Sonuç
Trombositoz, kan trombositlerinin anormal derecede artmasıyla karakterize edilen bir durumdur ve erken tanı ve tedavi, ciddi komplikasyonların önlenmesinde kritik öneme sahiptir. Birincil ve ikincil formları olan trombositoz, farklı nedenlerle ortaya çıksa da, her iki form da pıhtılaşma bozuklukları ve kanama riskleri taşır. Tanı sürecinde tam kan sayımı ve genetik testler gibi yöntemler kullanılırken, tedavi ise trombosit sayısını kontrol altına almayı ve pıhtılaşma riskini azaltmayı amaçlar. Tedavi edilmeyen trombositoz vakalarında felç, kalp krizi gibi ciddi sonuçlar doğabileceğinden, düzenli takip ve tedavi büyük önem taşır.
Referanslar:
- Trombositoz Nedir? Trombosit Yüksekliğinin 7 Belirtisi
- Tefferi, A., & Barbui, T. (2019). Polycythemia vera and essential thrombocythemia: 2021 update on diagnosis, risk-stratification and management. American Journal of Hematology, 94(1), 133-143.
- Schafer, A. I. (2004). Thrombocytosis. New England Journal of Medicine, 350(12), 1211-1219.
- Briere, J. B. (2006). Essential thrombocythemia. Orphanet Journal of Rare Diseases, 1(1), 1-9.
- Vannucchi, A. M., & Guglielmelli, P. (2017). What’s new in the pathogenesis and treatment of chronic myeloproliferative disorders? Blood Reviews, 31(4), 205-215.
- Aydogan, T., & Ulu, A. (2012). Reactive thrombocytosis: Review. Journal of Clinical Medicine Research, 4(3), 174-178.
- James, C., et al. (2005). A unique clonal JAK2 mutation leading to constitutive signaling causes polycythemia vera. Nature, 434(7037), 1144-1148.
- Beer, P. A., Campbell, P. J., Green, A. R. (2009). The JAK2 V617F mutation and the myeloproliferative disorders. Blood, 114(4), 764-772.
- Gangat, N., Wolanskyj, A. P. (2013). Essential thrombocythemia: Current perspectives. Haematologica, 98(9), 1417-1424.
- Harrison, C. N., et al. (2005). Hydroxyurea compared with anagrelide in high-risk essential thrombocythemia. New England Journal of Medicine, 353(1), 33-45.
- Campbell, P. J., et al. (2005). The impact of the JAK2 V617F mutation on hematopoiesis in polycythemia vera and essential thrombocythemia. Blood, 106(7), 2162-2168.
- Tefferi, A., Vardiman, J. W. (2008). Myeloproliferative neoplasms: Contemporary diagnosis using histology and genetics. Nature Reviews Clinical Oncology, 5(10), 621-633.
- Cervantes, F., et al. (2013). Myeloproliferative neoplasms: From JAK2 to personalized medicine. Haematologica, 98(4), 568-579.
- Barbui, T., et al. (2011). A reassessment of survival in essential thrombocythemia: Prognostic relevance of thrombosis in 891 patients. Blood, 117(16), 4236-4240.
- Kucharski, R., et al. (2020). Differential diagnosis of thrombocytosis. Cleveland Clinic Journal of Medicine, 87(2), 97-103.
- Arellano-Rodrigo, E., et al. (2006). Thromboembolic and hemorrhagic complications in 1000 patients with essential thrombocythemia. Haematologica, 91(4), 488-492.
- Landolfi, R., et al. (2004). Efficacy and safety of low-dose aspirin in polycythemia vera. New England Journal of Medicine, 350(2), 114-124.
- Gisslinger, H., et al. (2013). Ropeginterferon alpha-2b versus hydroxyurea in polycythemia vera: A randomized trial. Blood, 122(6), 1166-1173.
- Passamonti, F., et al. (2008). Life expectancy and prognostic factors for survival in patients with polycythemia vera and essential thrombocythemia. American Journal of Hematology, 83(4), 342-347.
- Ruggeri, M., et al. (2008). Thrombotic and hemorrhagic complications in essential thrombocythemia and polycythemia vera: The impact of JAK2 and MPL mutations. Blood, 112(12), 4347-4353.
- McMullin, M. F. (2010). The myeloproliferative disorders: Clues to cancer biology. Seminars in Oncology, 37(5), 567-579.
- De Grandis, M., et al. (2019). Pathophysiology of thrombocytosis. International Journal of Hematology, 110(1), 16-27.
- Hecht, T. T., et al. (1982). Mechanisms of thrombocytosis. American Journal of Hematology, 13(3), 237-243.
- Prandoni, P., et al. (2010). Risk of recurrent venous thromboembolism in patients with reactive thrombocytosis. Haematologica, 95(4), 711-717.
- Ridker, P. M., et al. (1995). Low-dose aspirin in the prevention of myocardial infarction. New England Journal of Medicine, 333(16), 1043-1049.
- Chomienne, C., et al. (1996). Low-dose aspirin in myeloproliferative disorders: A critical review. Leukemia & Lymphoma, 23(1-2), 105-112.
- Cervantes, F. (2005). Management of essential thrombocythemia. Hematology/Oncology Clinics of North America, 19(6), 1335-1353.
- Cortelazzo, S., et al. (1995). Incidence and risk factors for thrombotic complications in essential thrombocythemia. Journal of Clinical Oncology, 13(3), 313-319.
- Harrison, C. N., et al. (2017). Evolving management of essential thrombocythemia and polycythemia vera. Hematology: American Society of Hematology Education Program, 2017(1), 89-95.
- Hoffman, R., et al. (2007). Pathophysiology and management of essential thrombocythemia. Blood Reviews, 21(3), 117-128.
- Marchioli, R., et al. (2005). Cardiovascular events and intensity of treatment in polycythemia vera. New England Journal of Medicine, 353(23), 2334-2343.
- Barbui, T., et al. (2004). Thrombocytosis and platelet function abnormalities in reactive conditions. American Journal of Hematology, 77(1), 64-68.
- Harrison, C., et al. (2006). Risk factors for thrombosis in essential thrombocythemia: Prospective analysis of the UK-PT1 study. Blood, 108(11), 4128-4134.
- Rumi, E., & Cazzola, M. (2017). Diagnosis, risk stratification, and treatment of essential thrombocythemia and polycythemia vera. Hematology/Oncology Clinics of North America, 31(5), 739-755.
- https://scholar.google.com/
- https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/
- https://www.researchgate.net/
- https://www.mayoclinic.org/
- https://www.nhs.uk/
- https://www.webmd.com/